Öfke ve İlişki

Öfke; insanın kendini iletişim yöntemleri ile ifade etmekte yetersiz kaldığı zamanlarda, vermek istediği tepkiyi istediği şekliyle, vermek isteyeceği zamana ve şiddete sığdıramayacağını düşünen kişinin verdiği kısmen refleksif ve duygusal bir tepkidir. Diğer duygular gibi son derece doğal ve evrenseldir. Sağlıklı olarak ortaya konduğunda insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyici olmasına karşın kontrolsüz bir biçimde ortaya konduğunda yıkıcı, can yakıcı ve tahrip edicidir.

Öfke aslında önemli bir işarettir. İncindiğimizi, haklarımızın ihlal edildiğini, isteklerimizin doğru şekilde karşılanmadığını veya işlerin yolunda gitmediğini gösteren bir iletidir. Öfkemiz bazen inanç, değer, arzu ve hırslarımızdan çok şey feda ettiğimizi gösterebilir. Bazen başa çıkabileceğimizden fazlasını yaptığımızı ve verdiğimizi gösteren bir duygudur ve bu duygu başkalarının bizi tanımlama şekline “hayır”, kendi benliğimizin isteklerine ise “evet” dedirtebilir.

Öfke aslında tıpkı sıcak bir sobadan elimizi anında çektiğimiz gibi; benliğimize karşı bir tehdit hissettiğimizde o acıdan benliğimizi koruyabilmemiz için gösterdiğimiz ani ve duygusal bir tepkidir. Öfke, tüm insanların yaşadığı bir duygu olmasına rağmen, öfke davranışı için çözüm arayan, kontrol edilmesi gerektiğini düşünen ve bunun için yardım arayanlar azınlıktadır. İçinde bulunduğumuz yaşam koşullarını dikkate alırsak güvenlik, sosyal güvencelerin yetersiz oluşu, kalıplaşmış köken aileler, kuşak çatışmaları, maddiyat, kadın erkek eşitliği veya eşitsizliğinin ortaya koyduğu sorunlar, eşler arası sorunlar, yeni nesil ihtiyaçları, iş hayatındaki beklentiler vs. insanların öfkelenmesi için yeterli sebeplerdir.

Bu tür durumlarda öfkeyi yaşayan için öfkenin kontrolü, öfkeyle karşılaşan için ise nasıl baş edebileceği önemli sorun haline gelir.

Türümüz kadın ve erkek olarak iki cinsten oluşmakta ve bu iki cinsin öfke karşısında verdiği tepkiler gerek fizyolojik gerekse çevresel faktörlere bağlı olarak farklılık göstermektedir. Toplumumuzun çoğunluğunda erkekler öfkelerini rahatlıkla ortaya koyabilir ve toplum buna müsaade ederken aynı durumda çoğunluk kadınlar yatıştırma, gemiyi kurtarma, alttan alma görevini üstlenirler. Bu görevi üstlenmeyen yahut üstlenemeyen kadınlar ise öfkelerini yanlış yöntemlerle kontrolsüzce ortaya koyduklarında “cadı, şirret, cırtlak, …..,” sıfatlara yakıştırılmakta hanımefendilikten, kadınlıktan, annelikten ve cinsel çekicilikten uzak görülmektedir. Bu kontrolsüz öfkeye maruz kalan erkekler ise kadın tarafından “çılgına çevrilmiş” görülmektedirler.

Öfke doğal olarak hissettiğimiz bir şeydir. Duygular engellenemez. Fakat bu duyguyu ortaya çıkarabilecek olumsuzluklar için yönetme kabiliyetine sahip olmak bizlere yarar sağlayacaktır. Öfke yönetimi başında kendimize sormamız gereken başlıca sorular vardır.

-Öfkemi kendimi güçsüz hissetmeden, çaresizliğe yol açmadan nasıl ifade edebilirim.

-Öfkemi kontrolsüz bir şekilde ortaya koyarsam ne gibi sonuçlarla karşılaşırım.

Bu sorular, düşünerek hareket etmemize yardımcı olacaktır.

Öfkesini kontrolsüzce ortaya çıkarıp sorunu çözebilecek bir duygu olarak görmek yanlıştır. Bu kontrolü sağlayamayanlar için öfke yönetimi yani değişim şarttır. Fakat bu değişime gönülden razı olanlar için bile değişim endişe verici güç bir iştir. Nasıl ki sağ elimizle yazmaya alışıkken sol eli buna alıştırmak zor ise bir durum karşısında yıllardır ortaya koyduğumuz yanlış tepkiyi de düzenlemek o kadar zordur. 

İnsanlar farklı tarzda öfkelerini ortaya koyarlar. Burada öfkenin içeriye yansıtıldığı ve öfkenin dışarı vurulduğu durumlardan bahsedilebilir. Öfkenin dışarı vurum durumunda yukarıda da bahsettiğimiz gibi yıkıcı sonuçlar ortaya atan, dırdırcı, şirret, sosyopat, … kendini en uç noktalarda karşı tarafı zedeleyerek ifade eden insanlardan bahsedebilirsek; öfke içeri kuramında ise yaşadığı sorunlara boyun eğen, kendinden ödün veren, öfkelenmenin sonucunda ortaya çıkabilecek kayıplardan korkan, huzursuzluktan kaçan insanlardan söz edebiliriz. Fakat her iki durumda da öfkelerini etkin olmayan şekilde ifade edenler öfkelenmeye hiç cesaret edemeyenler kadar acı çekecektir.

İyi Kız, Şirret Kadın Sendromu

İyi kızlar gerçekten öfke uyandıran durumlarda sessiz kalır, göz yaşlarına boğulur, kendini ve öfkesini saklarlar. Düşündükleri hakkında açıkça konuşmaktan kaçınırlar. Kendilerini suçlarlar. İyi davranmaya devam ettikçe de bir öfke ya da hiddet deposu oluştururlar. Başkalarının sorumluluklarını ve duygularını sürekli yüklendiklerinde kendi benliklerine ihanet ettiklerini ifade ederler. İdare ederler fakat idare ettikçe de öfkeleri artar. Hiddet deposu patladığında ise ortaya mantıksız yıkıcı sonuçlar ortaya çıkar.

Şirret kadınlar ise öfkelerini belirtmekte çekinmezler. Toplum tarafından ahlaki olarak dışlanırlar. Öfkelerini verimsiz bir şekilde ortaya koydukları için kendilerini aşağı doğru iten davranış döngüsüne sıkışıp kalırlar. Bu durum ise haklı iken haksız duruma düşmelerine neden olur. Karşı tarafı rahatlatabilir. Bu durumda daha da öfkelenen şirret kadın her seferinde karşısında daha sakin mantıklı hale gelen erkeği gözlemler. 

İyi kızlar ve şirretler aslında farklı görünseler bile aynı madalyonun farklı yüzüdürler. Her şey söylenip olduktan ya da hiçbir şey söylenmeyip olmadıktan sonra sonuç aynıdır.

Yakın İlişkilerde Öfke

En büyük öfkelerimizi en çok sevdiklerimize eşimize, çocuğumuza, ebeveynimize, dostumuza karşı duyarız. Yaşamımızdaki en etkili ve en zor ilişkiler aile ilişkileridir. Bu ilişkiler içinde yakınlık tıkanmalara yol açabilir. İşleri değiştirme çabalarımız aynı durumun giderek kötüleşmesine neden olabilir.

Öfke enerjimizi; yakın ilişkilerimizde tıkanmışlıktan kurtulmak için kullanmayı öğrendiğimizde denetim ve huzur sağlamaya başlarız. Önemli olan burada öfkeyi kullanabilmektir. Burada, kurulması gereken bir denge hakimdir. Ne aşırı biz’ci olarak ben’i feda etmeli ne de aşırı ben’ci olarak biz’den vazgeçmeliyiz.

Yakın ilişkilerimizde öfkelenmek, patlamak, kavga etmek geçici bir rahatlama sağlasa bile fırtına dindiğinde genellikle hiçbir şeyin ortadan kalkmadığını, aksine daha güçleştiğini görürüz. Burada önemli olan bildik durumlara farklı ve etkin tepkiler vermektir. Böylece eski öfkeleri yönetmek için yeni yöntemler kullanarak ben’den vazgeçmeden biz oluşturabiliriz.
Bazı kadınlar eşleri ile olan ilişkilerinde öfke anında karşılaştıkları sorunları etkin bir şekilde ele alamaz, eşinin yaşamını denetim altında tutmasına müsaade eder, kocasını destekleyip korumak uğruna kendi gelişimini feda eder, kendi benliği pahasına evliliğindeki statükoyu korur, güçsüzleşir, çaresizleşir. Öfkesi gözyaşlarına dönüşür, başı ağrır, kendini sevmez, kendine kötü davranır. Burada farklı bir sorun ortaya çıkar; benliksizleşme. Yani statükoyu korumak uğruna istek, inanç, düşünce ve hırslarından vazgeçme. Benliksizleşen kadın karşısına da her seferinde kendini daha büyük gören erkek çıkacaktır. Bu da sorunu ortadan kaldırmaktan çok tıkanmışlığı artıracaktır. Ne pahasına olursa olsun huzurumuz olsun, ağzımızın tadı kaçmasın diyen kadınlar bunun karşılığında kronik öfke yaşayan, özsaygısı azalmış, mutsuz insanlara dönüşeceklerdir.

Değişim Şart!

Bizler genellikle değişime, karşımızdakini değiştirmeye çalışarak, tüm güç ve enerjimizi bunun için sarf ederek başlarız. “Asla değişmeyecek olan bu adamla neden evliyim?” ya da “Eğer durum değişmeyecekse ben gidiyorum!” diyerek karşımızdakini değiştirme fantezisi oluştururuz. 

Asıl olan yanlış, ilişkide şudur: İlk kim başlattı oyunu. 

Bu oyun eşlerden birinin diğerinin davranışını kışkırttığı, başı sonu olmayan bir döngüdür. Bu döngüsel danstan çıkış yolu kişinin karşı tarafı kışkırtan rolünü farketmesidir. % 97 haklı olduğumuza inansak bile % 3 haksız yönümüz, değişimin sorumluluğunu almakta yeterlidir. 

Kocam tepki vermiyor! Karım aşırı duygusal!

Pek çok çiftte karşımıza çıkan kocanın duygusuzluğu ve uzaklığı aslında kadının öfkesinin en önemli kaynağıdır. 

Evlilik öncesi dönemde çiftler; kendilerini tamamlayan özellikleri partnerlerinde bulurlar. Genellikle eşlerin sonradan yakındıkları özellikler, başlangıçta birbirine çekici gelen şeyler olur. Karşıt kutuplar birbirini çeker, ancak bu sonsuza dek sürmez. 

Zamanla kendisi için değil, kocası için de duyguları ifade etme işlemini üstlenen kadın sonunda mantıksız ve uçlarda davranmaya başlar. Duygusal özelliğini kaybeden erkek ise duyguya gereksinim duyduğunda bunu karısının kendi yerine yaptığını görür. Kadınlar temizlik gibi duygu işini de yüklenirler. Onların yerine sinirlenir, öfkelenir, tepki verirler. Sonrada eşlerini duygusuzlukla suçlarlar.
Bu noktada kadınları duygusal takipçi, erkekleri ise mesafe koyucu olarak adlandırabiliriz. Duygusal takipçiler duygularını paylaşarak, sürekli daha yakın, daha da yakın duygusal bağlar kurmaya çalışarak, iç huzursuzluklarını azaltırken; mesafe koyucular, huzursuzluk baş gösterdiğinde kabuğuna çekilir, mantığa bürürler.

Takipçiler ve mesafe koyucular sular durulduğunda mükemmel bir çifttirler aslında. Fakat kriz anında kadın, erkeği soğuk, tepkisiz, insanlık dışı olmakla; erkek ise kadını zorlayıcı, denetimci, detaycı, ısrarcı olmakla suçlar. Eğer ki takipçi gerilemeyi; enerjisini kendi yaşamına yönlendirmeyi başarabilirse ve bunu saygıyı yitirmeden, saldırganlığa başvurmadan yapabilirse mesafe koyucu takibe başlar ve yakınlık isteği duyar.

Kadınlar bu noktada öncelikle erkeği değiştirmek kontrol altına almak isterler fakat birisini değiştirmek yerine kendini değiştirmek için adım atıldığında daha güzel sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Burada kadının değişmesi tepkisiz kalacağı anlamına gelmez. Aksine tepkilerini işe yarar biçimde ben diliyle, açık ve net ifade ettiğinde başarı ile sonuçlanacaktır. 

Öfkeye Karşı Köken Aile

Bir çoğumuz öfkelendiğimizde ve öfkeyi yönetemediğimizde yargılarız, suçlarız, eleştiririz, ahlak dersi çıkartırız, vaaz veririz. Üzerine bir de tanı koyar, benzeterek “tıpkı baban gibisin” diyerek suçlamada bulunuruz. Burada önemli olan rol model aldığımız kişilerin öfkelendiğimiz durumlarda nasıl davrandıklarını gözlemlemek ve anlamaktır. Örneğin hayatı boyunca vererek, fedakarlık yaparak geçinen, kendinden özveride bulunup hizmet edilerek mutlu edeceğine inanan bir annenin kızında mutlu olmak için iki seçeneği olduğu algısı oluşacaktır. Ya annesi gibi hayatını karşısındakine adayacak, yaşamını kendini yok sayarak karşıyı mutlu etmeye adayacaktır. Veya bu davranışın tam tersi olan eşine karşı sabote edici yaklaşımlar sergileyecektir. Her iki davranış da mutlu hissedebilmesinden uzak sonuçlara götürecektir. Aynı şekilde hayatı boyunca duygusallığa yer vermemiş sert bir babanın oğlu da duygularını ortaya çıkarmada zorlanacak veya duygusal yaklaşımlarını aşırı ön plana çıkararak ilişki yaşadığı kişinin duygusal anlamda boğulmasına yol açacaktır. Öfkelendiğimiz durumlar karşısında köken aile üyelerimizin benzer sorunlara karşı çözümlerini bilmek işimizi kolaylaştıracaktır. 

Aşırı Yüklenenler, Yetersiz Yüklenenler

Bir sorunla karşılaşıldığında ayrılık – birliktelik güçlerini dengeleme zorluğunu erkeklerde yaşarlar fakat; onların bu duruma verdikleri tepki “bizden uzaklaşarak ben’e yani içine, kendine dönmek olurken; kadınlar duyguları aşırı yüklenerek sorunu halletme eğilimi gösterir, biz adına beni feda ederler. Ama asıl soru zamanla aşırı yüklendiklerimizin altından kalkamadığımızda ortaya çıkar. Bu gibi durumlarda yapılması gereken aşırı yüklenen kişinin kendine ağır gelen yüklerden, bırakmakta mutsuz olmayacağı kısmını omuzlarından atmasıdır. Bu gibi durumlarda yetersiz yüklenen ilk zamanlarda bunları omuzlamak istemeyecek “eskisi gibi ol” mesajı verecektir. Değişimi isteyen değişmekte zorlanacaktır. 

Tüm bunları değerlendirdiğimizde öfkemizi yönetmek ve değişmek için; öfkelendiğiniz durumlar ile dans edin. Tıpkı obez bir insanın diyetisyeninin önerisi ile yemeğin keyfini çıkarırcasına, yavaş ve tadını alarak yemesi gibi, sizi öfkelendiren olayları anlamaya çalışın, koklayın, küçük bir lokma ile tadına bakın; yani öfkeyi hissetmeye başladığınız andan itibaren “kontrol bende” duygusunu asla yitirmeyerek iç dünyanızla konuşun ve uzlaşmaya gidin. Sağduyulu davranışları kavramaya başladığınız andan itibaren her öfke sizin için değişmek ve gelişmek yolunda bir fırsata dönüşecektir.

Başı sonu belli olmayan, ilişkinizde öfke doğuran döngüsel danstan çıkın. Dansın figürünü değiştirmek için farklı bir adım atın. 

Öfke sonucunda ortaya çıkan insan ilişkilerindeki kopukluğa karşı adım atın; yürekli bir eylem yaparak bağları koparmayın. Çünkü hiçbir canlı köklerinden ayrı kaldığında uzun vadede iyi olamaz. Bunu diğer ilişkilerine de olumsuz yansıtır. 

Düşünerek açık, somut ve ben dili ile konuşun. Bulanık, açık olmayan taleplerde bulunmak yerine isteklerinizi açıkça belirtin. Başkalarının sizi anlamadığını düşündüğünüz zamanlarda unutmayın ki bu sizin kendinizi yeterince ifade edemediğiniz ve bu haliyle karşı tarafın sizi anlamasını beklediğiniz anlamına gelir. İsteklerinizi en somut haliyle ifade etmenin dokunacağı yardımı gözardı etmeyin.

Öfke ile yoğun ve tepkici davranmak bir anlık rahatlamanın peşinde başka sorunları beraberinde getirir. 

Benliğinizden taviz vermemek için konu önemli ise muhakkak konuşun ve asla öfkeli iken belaltı taktiklere girişmeyin; suçlamayın, can acıtmaktan uzak durun. Canınızı acıttığınız kişinin bazen canınız olduğunu unutmayın.
Elinizden bir şey gelmediğini ve bir çok yolu denediğiniz halde kendiniz veya yakınınızın halen çözüm bulamadığını düşünüyorsanız, terapi sürecinin bu durumlar için var olduğunu bilerek yardım almaktan çekinmemeniz gerektiğini asla unutmayın.

Tunahan UZUN

Paylaş :

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir